Katip Benim, Ben Katibin…

İstanbul’a özgü binlerce anonim türküden yalnızca biri Katibim…

Türkünün çıkış hikayesi o kadar enteresan ki yazmadan geçemedim…

Her ne kadar bize Göksu nehrinde şemsiyeli İstanbul sultanlarının fiyakalı katiplere göz süzüşleriyle işlenmiş olsa da, Katibim aslında “Donduz Askerler” e bir gönderme. Nasıl mı?

Abdülmecid zamanında İstanbul’a gelen müttefiklerin İngiliz kolunda yer alan İskoç askerleri, etekleriyle İstanbul’a indiklerinde kıyamet kopar, Osmanlı ilk defa etek giymiş askerlerle karşılaşır. İşte bu İskoçlar halk arasında ‘donsuz asker’ olarak nam salar. Bu donsuz İskoç birliği için yola çıkılmadan önce İskoçyalı bir bestekarın bestelediği marş da bugünkü Katibim türküsüne izlerini bırakır.

Selimiye Kışlası’nda ikamet eden bu donsuz askerlerin üzerine bir de Padişah, askerlere setre ve pantolonu zorunlu kılınca işte işin rengi tam da burada değişir. Sivil memura bir zorunluluk getirilmese de artık tüm askeri memurlar uzun setre ve pantolon giymeye mecbur bırakılmıştır. Üsküdar’a gider iken aldı da bir yağmur…

Halkın diline dolanan bu maskaralık, İstanbul külhanbeylerini harekete geçirir, dönemin Çarşı grubu kadar yaratıcı külhaniler, iç donuyla caddeleri arşınlayan bu alışagelmemiş memurlar için etekli İskoçların marşına yeni sözler yazarlar… Katibimin setresi uzun, eteği çamur…

18. yy’da konsol üstü çalgılı saatlerin moda olmasıyla türkü yayılır… Bu saatleri Türkiye’ye İskoç’lar ithal ederler. Onların savaş marşının ezgilerinin üzerine Türklerin yazdığı sözler kazınır algılara. İstanbul’da “katibim nağmeli saat”lerden almayan kalmaz.

Üsküdar’da yağmur yağarken, pantolonun paçalarına çamur buluşan kibar memurlar dolaşır, zamanın tıkırtısı İstanbul Radyosu’nda çalan “Katibim Türküsüne” karışır…

İstanbul’un hanımları, bu iç donuyla gezen katiplere gönüllerini kaptırır ve kadınca isyanlardadır… Katip benim, ben katibin… El ne karışır 🙂

Yorum bırakın