Aks-İstanbul

Yankılanıyor…

Ve ben dikkatle dinliyorum tüm seslerini.

Yüzbinlerce yıldır şarkılar söylüyor, ev sahipliğini yaptığı medeniyetleri alarak arkasına… Bir harmoni, inceden bir fasıl İstanbul, eşlik ediyoruz biz de ona, bildiğimiz kadarıyla… 7 tepeli şehir, her tepesinde ayrı yankılanıyor ve alkışa doymuyor.

Byzantion,

Konstantinopolis,

Konstantiniye, 

İstanbul…

Tüm dünyanın gözlerini üzerinde taşıyan, üzerine sayısız methiyeler düzülen, göreni kendine hayran bırakan, görmeyenin içinde derin bir yara… Şairlerin kusursuz mısralarını barındıran köşe başlarıyla, Haydarpaşa’dan seslenirken yeni yetme bir aşkla, platonik kalmadı hiçbir sevdası, o hep yankılandı…

Ne taşı ne toprağı altındandı şehrin, altın gibi bir kalbi vardı. Bıkmadan, usanmadan, kusmadan karşıladı kapısını çalanı, hoşşgörüyle kucaklayan bir kadındı İstanbul… 

Her mevsimi her saati İstanbul’ken Nazım’ın , Ümit Yaşar’ın şişesinde, odasında, oltasındaki şehir, Cahit Sıtkı’nın ilk sevgilisinin gülüşüne benzeyen bahar sarhoşluğundaki şehri dinliyordu Orhan Veli gözleri kapalı… İstanbul yankılıyordu tüm çığlıkları.

Fethinden bu yana, canına malolmuş şehir sevdalıların son nefeslerinde At Meydanı’nda…

Mehteran takımının gurula taşıdığı tokmağında,

Şehri selamlayan huzurla sabah ezanında,

Pazar ainlerinde bir klisenin çanında,

Kapalıçarşı‘da top top ipeğin hışırtısında,

Sulukule‘de bir darbuka tıkırtısında,

Kumkapı‘da , Çiçek Pasajı‘nda bir kanunun son vuruşunda,

Haydarpaşa‘da tren raylarında,

Şehirhatları vapuruna gideceği yere kadar eşlik eden martının çığlığında,

Her anında, her taşında, yüzyıllarca…

Yankılandı İstanbul!

Şimdi dinleme vakti şehrin aks-i’ni…